İlk şiir kitabı ‘Gemilerin Uykusu’, 2007 yılında yayımlanan Barış Ağır’ın, 2018 yılına kadar geçen sürede yayımladığı beş kitaplık şiir serüvenini ve daha önce yayımlamadığı bir dosyasını toplu olarak bir araya getirdiği ‘Yaşama Biraz Daha Katlanabilirim’ başlıklı ‘Toplu Şiirler’i, yaşama katlanamayan değil, yaşama nasıl katlanılacağını anlatan bir şairin şiirlerini kapsıyor. Barış Ağır’ın şiirini ilk kitabından bu yana izlemiş olsam da, tüm şiirlerini toplu halde okumak yeni değerlendirme olanakları sunuyor. Bir arada, birbirine yaslanarak durunca daha da güçleniyor Ağır’ın şiirleri.
İlk kitap, ‘Gemilerin Uykusu’, giden gemilere seslenen bir şiirle açılıyor. “Gemiler” başlıklı bu şiir, Yahya Kemal Beyatlı’nın “Sessiz Gemi”sini anıştıran lirizmiyle, “hep yapayalnız” giden gemileri anlatıyor. Giden gemilerin ardında hep “sessiz yalnızlıkları kalır”. Kitaptaki şiirler, ağırlıklı olarak dörtlükler halinde yazılmış, geleneksel forma daha yakın duran şiirler olarak görünseler de, birçok şiirde noktalama işaretlerinin olmayışı, dize başlarında büyük harf kullanılmayışı, şiirleri gelenekten uzaklaştırıyor. Gemi ve deniz imgesi, uzak diyarlara açılmaktan çok, geride bırakılan yalnızlığı nitelemek için yer alıyor Ağır’ın şiirlerinde:
çocuktum, gemiler büyüttüm kucağımda
kibrit çöpü gibi yandı yıldızlarım
pinokyo bisikletim, üşüyen kar toprakta
bir çocuktum, tenim mavi… günahsızdım (s. 23)
Ağır’ın şiirlerinde kullandığı deniz ve gemi izleği, yaşamın bilinmezliklerine de bir göndermedir. Ne kadar kalınırsa kalınsın, mutlaka bir gün gidilecektir. Dört bölüme ayırdığı “Korsan” başlıklı şiiriyle, örneğin, korsan imgesini tersine çevirir şair. Korsan bir korku kaynağı değil, bizzat korkandır, arayandır, yalnız olandır. “Korsan” ana başlığının altında dört bölümü sırasıyla “unuttuğu”, “aşkı”, “yalnızlığı” ve “hüznü” alt başlıkları altında toplar Ağır. Böylece korku salan bir ortaçağ karşı-kahramanı olan korsan, bir başka karşı-kahramana dönüşür: Unutan, hüzünlü ve yalnız.
Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödüllü ikinci kitabı, 2009 tarihli ‘Herkesin Alıp Gittiği’ ise “Kapı Aralıkları”, “Gül Döken Çalılar” ve “Şarkı” adlı üç bölümden oluşuyor. “Önsöz”ün ardından kitabın ilk şiiri “Yalnızlıklar”; “ben yalnızlıklar çektim sana varıncaya (s.59)” diye başlıyor. İlk kitapta deniz ve gemiler ile vurgulanan “gitmek” ve “yalnızlık” bu kitapta yol, otoban, tren gibi yol imgeleriyle perçinleniyor. Bir gitmek duygusuna sığınıyor Ağır’ın şiirleri. Yalnızlığa karşı koymanın yolu gitmekten geçiyor:
kimselerin yaşamadığı köyleri bastım
başkalarının şiirleriyle yaşadım (s. 59)
“Gül Döken Çalılar” adlı ikinci bölümün ilk şiiri “Herkesin Alıp Gittiği” bir başka yalnızlık çığlığı. İnsanı çevreleyen duvarların nereye gidilse de ortadan kalkmayacağının manifestosu:
herkesin alıp dittiği duvarlar buldum
çok gözlü kederlerimle
akşamın birden olduğu
o yaz kasabasında
….
yaprakların içinden usulca kanatlandım (s. 71)
İlk kitaptaki açık denizlerin aksine, bu kitapta deniz kıyısından ulaşılan, usulca dokunulan bir kütledir artık. Geçmişe yolculuğun, bilinmeyen diyarlara gidişin değil, duvarlarla çevrili yaşamların içinde aşkın kaynağıdır:
saçları denize değen bir kadın
kan kırmızı sokulurken içime (s. 71)
Kitabın son bölümü “Şarkı”, dört bölümden oluşan tek bir şiir. Başlıktaki “şarkı”, batı şiirinin “sone” formunu çağrıştırmaktadır. Ancak şiirin tamamı romantik dönem İngiliz şiirinin öğelerini andırmaktadır. Düşsel imgelemler, “tohum”, “yağmur”, “su”, “bahar”, “rüzgar” gibi doğa izlekleri, insanın ruh halinin doğa imgeleriyle betimlendiği romantik şiirin insanı doğa ile bütünleştiren aurasını yakalamaktadır.
“işte böyle gelip geçtim hepinizin arasından / gördüm kiraz çiçeklerini öğlen uykusunda” (s. 89) dizelerinin, William Wordsworth’ün “Yalnız Bir Bulut Gibi” şiirini çağrıştırdığını öne sürmek yanlış olmayacaktır.
2012 yılında yayımlanan üçüncü kitabı ‘Dünyadan Anımsadığım’; “canon in d major, johann pachelbel”, “piano trio in e flat, franz schubert” ve “bu kadar, bu kadardı akdeniz, ismet özel” adlı üç bölümden oluşuyor. Okuru müzik dinleyerek okumaya davet eden ilk iki bölüm, Pachelbel ile başlayan bölümdeki şiirler, barok dönem müziğinin pastoral imgeleriyle yüklüdür. Pachelbel’in sakinlik içinde ilerleyen “kanon de majör”ünü;
salıncaklar salladım gölün oralarda
ayran çayından aşağı
nilüferler ve cam ışıkları (s. 97)
dizeleriyle yankılar Ağır’ın şiiri. Ardından bir Çehov öyküsü gibi, uzaktan başlayarak detaylara iner:
salıncaklar salladım gölün oralarda
balkon, çardak, sandalye
mandallar, ipe sarılı ay kağıtları
duydum bizimle olmayan her şeyi (s. 97)
Romantik dönem bestecisi Schubert’in piyano konçertosunun adını taşıyan ikinci bölüm ise, yine şairin romantik İngiliz şiirlerine yaptığı göndermelerle yüklüdür:
kırların aynasıydım
beni orada uyurken gördüler (s. 109)
İnsanı doğayla iç içe anlatmayı seven Barış Ağır’ın şiirlerinde öncelik insanda değildir. İnsan doğanın bir parçasıdır. Aşk ise yine ancak doğada bulunabilir, sevgiliye ancak doğada kavuşulabilir:
ağaçların içinden yürüsem
sana sarılabilirim (s. 110)
Ya da örneğin, doğadır insanı büyüten. Birdenbire, anaç doğa, kadının doğurganlığını, toprağın verimliliğiyle özdeşleştiren, ekolojik bir toplumsal cinsiyet okumasıyla karşımıza çıkar:
bazı çiçekler bazı kadınlarla büyüttü beni (s. 115)
2018 yılında yayımlanan Kara Irmak ise “Minder”, “Fatma ile Şirin” ve “Katran” adlı üç bölümden oluşuyor. “Minder” adeta bir doğu divanı. Şairin doğu şiiri ile doğu imgelerine yaptığı göndermeler egemen bu bölüme. En az önceki kitapları kadar derinlikli, ama daha felsefi bir sesi var şairin bu kitapta. “Simple Present Tense” gibi İngilizce bir başlık kullandığı şiirde, başlığın dilbilgisel karşılığı olan “geniş zaman”da yazılmış dizeler ile doğunun süreğenliğini, değişmezliğini, zaman geçse de aynı kalışını anlatır:
ben doğuya giderim su akar sel olur
bin yıldır karalar içre doğu hep orada kalır (s. 145)
2018 basımı ‘Yeniden Dünya’ kitabı Barış Ağır’ın yayımlanmış son şiir kitabı. Dokuz bölümden oluşan tek bir şiir “Yeniden Dünya”. Bir önceki kitapta yer alan doğu divanı çağrışımlarına karşı, bu kitap bir batı epiği. Deniz yolculukları, keşifler, “ada göründü” diye biten dizeler, evrimsel göndermeler – ağaç kovukları, sığınaklar -, batı tarihine ve kültürüne özgü imgeler – partiler, şarap, fosforlu şamdanlar -, Barış Ağır’ın şiirini, İngiliz şiirine yaklaştıran, T. S. Eliot’un modernist şiir imgelemlerini anıştıran bir kitap. İlk kitaplarındaki çocukluk nostaljisi ve çekip gitme metaforları, bu kitapta ‘Yeniden Dünya’ diyerek, bir kez daha dünyaya sarılmanın çağrısını yapıyor adeta.
Barış Ağır’ın 2016-2019 yılları arasında yazdığı şiirlerini derlediği son bölüm ise, “Toplu Şiirler”e adını veren “Yaşama Biraz Daha Katlanabilirim” başlığını taşıyor. Bu bölüm “Sebep”, “Travers”, ve “Ağır Zehir” adlı üç bölümden oluşuyor. İlk şiir “Başka”, yaşama bağlanmak için bir sebeple başlıyor:
işte o huzursuz kapıların önündeyim
beyaz bir geyik dipdiri memeleriyle
alıkoyabilir beni
yok olmuş ağaçların
gövdemize vurmayan ışıkların sancısından (s. 199)
Ve yaşama katlanmanın yolu, artık kimsenin olmamaktadır:
artık kimse değilim
kimsenin olmayan ölümlerin çukuruna düşmek gibi
beyaz dağlara sırtını veren atlar gibi
temizlendi kanımdaki irin
artık senin değilim (s. 201)
Çok kaynaktan beslenir Barış Ağır’ın şiiri. Yalnızca halk şiiri ve doğunun mistik şiir dünyası değil, batının seküler şiirinin imgeleri de Ağır’ın şiirinin besin kaynağını oluşturur. Kendi sesini bulmuş, olgun gelişkin bir şiirdir Ağır’ın şiiri. Ağırlığını sinde saklayan, anlama ulaşmak için sözcüklerin altını kazımaya davet eden, yoğun bir şiir. Ağır’ın ‘Yaşama Biraz Daha Katlanabilirim’ başlığıyla toplanmış toplu şiirleri, kitaplarını ayrı ayrı okuyanlar için, tüm şiirlerin bir araya gelmesiyle yeni anlamlar kazanarak yepyeni bir deneyim sunarken; şiirlerini ilk kez okuyacaklar için de, bir araya gelen külliyatın, sanki bir araya gelmek için yazılmış şiirler olduğu algısını yaratıyor: Yaşama katlanmak için okunacak şiirler!
(KÜLTÜR SANAT SERVİSİ)